20 Haziran 2013 Perşembe

Mezun da olduk ya la.. | v1

Bundan 5-6 yıl önce...
Lisenin ortasını geçmişiz üniversiteye doğru yaklaşıyordum,
Çalışmak gerekiyordu bir şeyler yapabilmek, deyim yerindeyse adam olabilmek için...
Tabi hep haytalığındaydık biz hayatın, kanımızda vardı dersi kırmak.
Ne de olsa son seneye kapanır çalışırdık be ne olacaktı yani ? 
Zaten herkes gibi tıp fakültesi de istemiyordum, kafadan farklıydık bir kere.
Ha ne oldu ? Son sene geldi de ne oldu ? Çalıştım mı ? 
Her insanın hayatında dönüm noktaları vardır. Ben de o çalışsa yapargillerdendim ama aynı zamanda o grubun çoğunluğu gibi çalışmayanlarından.
Tek derdim sınav değildi elbet. O an için daha önemli sayabileceğim sıkıntılarım oldu benim. O da etkiledi elbette... Nitekim sınav senin derdine bakmıyor. Neyse aldık bir puan, uyduk hazır olan tercih robotuna doldurduk tercihleri..

Tabi şartlar öyle gelişti ki ben sadece bir üniversite gelsin de gerisi önemli değil noktasına gelmişim. Ne de olsa gittiğim yerde elimden gelenin fazlasını yaparım, hayatımı kazanırım diyordum.

Her şey ters giderken arada bir yanlış anons yapılmış olsa gerek ki benim için belki de hayatın yeniden başlayacağı Eskişehir'i kazanmıştım...

Geldiğim ilk günü hatırlıyorum da...
Cebimde bir miktar para. Bunun yarısı 3 aylık yurt ücretim. Kalacak yeri sağlama alalım da yiyecek ekmeği buluruz.

Gelmişiz Eskişehir gibi yere Anadolu'dan... Havası farklı abi, burası öğrenci şehriymiş, hayat 12den sonra da varmış, gökyüzü kararsa da kapılar kapanmazmış... Derken 1. sınıf ne oldum demeden bitiverdi ben daha olan biteni anlamaya çalışırken...

Tabi burada şunları da not düşmek isterim ki, bölüme geldiğimde "Eğitim Fakültesi" değil "Eğitim Dinlenme Tesisleri" diye anılıyordu. Yani anlayacağınız üzere aslında üniversite birinici sınıfım liseden daha rahat, vurdum duymaz, tembel geçti. Sabahları uykumuz var diye derse gitmediğimiz oluyordu. Bu nasıl keyif lan ?!?!

Derken baktım olmuyor böyle, bir şey yapmalıydım. Ve kredili sistem diye bir şey vardı. Hele ki bu sistem bizim gibi bölümlere çok uyuyor. Üstten dersler alıp, sonraki dersleri boşaltabiliyorsun falan. HARİKA!

Dedim Hamza gel 2. sınıfı derslerle doldur geç, 3. sınıfta iş bul çalış, hayatını kurtar. Benim için derse gitmek, ödev yapmak, proje hazırlamak, dönüt almak vs. ne varsa hepsi 2. sınıfta gerçekleşti. Yıl içinde toplam 6 tane de 3. sınıf dersi almıştım.. Yani 3 te bitmişti aslında. 2. sınıf dışında okulda aman aman olduğum bir dönem hatırlamıyorum. Akademik olarak ortalama bir öğrenciydim. Bizim BÖTE'de zaten 3.00 ortalama yapmak çocuk oyuncağı gibi bir şey. Azıcık çalışan 3.5 yapıyor zaten. 

Okulda işler böyle giderken ben güzele vuruldum. Üniversite hayatımın büyük bölümünü onunla geçireceğim bir hayatım oldu. Kendisine benimle geçirdi günler ve çektiği kahırlar için teşekkür ederim. Bu bölümü ayıracak kadar önemliydin.

Neyse duygusal kısmı geride bırakıp tekrar yazımıza dönecek olursak 3. sınıf garipti. Ders yoktu abicim. Zaten eğitim hayatımın son 4 döneminin hiç birinde 30 kredi bile ders almadım. Artık hayat mücadelesi başlamıştı benim için. Zaten aldığım puanla nereye gidebilirim deyip keşfettiğim bir bölüme gelmiştim. Geldikten sonra evet bölüme saygım oluştu ama ben öğretmen olmayacaktım. Benim gibi adam memur olamazdı abi. Zaten şu da var ben istesem de o puanları alıp olabilir miydim oda ayrı bir tartışma konusu. Nihayetinde 3. sınıfın ilk dönemi onlarca iş görüşmesi ve alınan "red"lerle dolu geçti..... diyecektim ki dönem sonu inanılmaz bir şey oldu.

Artık bu noktadan sonra isim vermeye başlayacağım..

Araya araya bir hal olmuştum ama hala bir iş bulamamıştım. Öte yandan bir ton sıkıntı.. Ne zaman çocukluktan gençliğe doğru geçiş yaptım o zaman bu zamandır hep sıkıntılı zaten hayatım. Bir süre sonra bünye bağışıklık kazandı neyse ki aldırış etmiyorum artık. Sıkıntıysa sıkıntı kardeşim ! Çok lazımsa al canımı kurtul.. Heç..
Zaten şöyle bir gerçek de var.. İnsanlar sizin ne sıkıntlar çektiğinize bakmaz. Geminizi karaya ulaştırıp ulaştıramadığınıza bakarlar. 
Neyse konu dağılmadan toparlayalım. Bizim bir bölüm başkanımız var. Söylemesi ayıp hemşehrim olurmuş çok kıymetli hocam. Ancak gel gelelim ben bir gün bile yanına gitmemiş sadece adını duymuş bir öğrenciydim. Tabi bir de işi düştü de gitti gibi şeyler olsun hiç istemem. Ama artık gözümü karartmıştım, bir iş bulmalıydım. Belki yardımı dokunurdu he? Neden dokunmasın ya koca bölüm başkanımız ? Hem dokunmasa ne olur ? Canı sağolsun der önümüzdeki maçlara bakardık.

Bir cesaretle kendimi hocanın odasının önünde buldum. Girmeden önce o kadar gergindim ki.. Ancak odaya girer girmez odanın havasından mıdır nedir bir sıcaklık sardı beni. Psikolojim değişti adeta, insan olduğumu hatırladım. Birileri benim için yardıma koşacaktı. Daha o gün ilk kez gördüğüm hocam, anında sarıldı telefona ve bir yeri aradı. Mehmet diye birisiydi aradığı. (Kendisi çok değerli Mehmet Başar hocam olur. :)) Durumu anlattı, beni ilk kez görmesine rağmen, telefonda sanki evladıymış gibi anlattı. O an dedim kendi kendime. "Hamza, olum hadi yine iyisin.." Velhasıl kelam olmuştu artık bir işim vardı. Hem de daha kurulmamış bir şirkette :) Yarı yıl tatiline gitmeden harika bir hediye oldu benim için. Mart'ta iş başı yapacaktım...

Tabi burada çok değerli Ferhan Hoca'ma kocaman teşekkür ediyorum. Orada belki 5 dakikada bir olayı çözdü ama hocamın insana dokunuşu 5 dakika değil belki 5 ömürle anlatılmaz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder