29 Haziran 2011 Çarşamba

Senden Vaaz Geçiyorum


Senden Vaaz Geçiyorum

Etrafımdaki herkes biliyor
Günler geçmek bilmiyor.
Vaz geçecek sanıyorlar
Oysa onlara ben onlara
Senden vaaz geçiyorum.
Güneşin doğuşu gibiydi
Sesinle güne başlamak.
Gördüğüm herkese ve herşeye
Senden vaaz geçiyorum.

~ hmzsnmz

27 Haziran 2011 Pazartesi

Bir Başka İK ( İlham Kaynakları )


Her yerde İK nin öneminden bahsedilir , edilir de edilir yok öyle yok böyle hatta ve hatta yok şöyle diye. Lakin epeydir düşünüyordum ve bu sabah 100 numaradayken aklıma geldiki asıl önemli olan İK , ilham kaynakları bence. Neden mi dersiniz ?

Pekçok yere baktım yaklaşık olarak şöyle yazıyor ;" insan kaynakları politikamız; şirketimizin hedef ve stratejileri doğrultusunda nitelikli insan gücünü grubumuza kazandırmak ve insan kaynakları uygulamalarımızla çalışanlarımızın bağlılığını artırmaktır." bu yazıyı ntvmsnbc.com dan aldım. Yine en çok hoşuma giden buydu bunu aldım düşünün yani.

Bende diyorum ki nitelikli adamı oraya kazandıracaksın da onun devamlılığını ne sağlayacak. İşte tam burada ilham kaynakları devreye giriyor. İlgili iş alanında iyi düzeyde bir elemanı aldınız diyelim. Elemana iyi para veriyorsunuz ve karşılığında maksimum verim bekliyorsunuz doğal olarak. Lakin unutulan birşey var ki her eleman her yerde rahat olamaz , hele ki hoşuna gitmeyen şeyler varsa çalıştığı ortamda ondan maksimum verim falan beklemeyin. Sorunumuz gayet açık bence. İlham kaynaklarının bu soruna getireceği çözüm ise oldukça basit. Bünyenizde çalışan elemanlar içinde bir eleman tutun ve bu elemanın işi diğer elemanları gözlemek olsun. Tabi sadece gözlemekle kalmayacak. Sık sık diğer çalışanlarla iletişime geçip ne durumda olduklarını sorup aynı zamanda yolunda gitmeyen birşey varsa onu da öğrenip o sorunu nasıl çözeriz diye kafa yoracak birisi olacak bu elemanımız. Toplanan veriler ışığında gerekiyorsa çalışanın , çalışma şartları gözden geçirilmeli yada o şartlarda daha iyi verim alınacağı düşünülen başka biri oraya atanmalı. Lakin 2 .seçenek biraz riskli durmakta çünkü onunda ne yapacağını kestirmek güç. O yüzden ilham kaynakları 1. maddeyi ele alır ve çalışanın şartlarını verimi artıracak yönde geliştirmek için ne gerekiyorsa yapar. Bu bir ofisteki masanın yeri , boyutu ve rengi olabilir. Yada kullanılan teknolojik aletlerin , yazılım yada donanımların yeterlilikleri olabilir. Yada çalışma araçlarından tamamen uzak dış bir etken olabilir. İlham kaynakları işte bütün herşeyi gözden geçirir. Örneğin o çalışanın gün arası tatili diğerlerinden başka saatte olabilir . Yada onun sevdiği bir müziği ofiste dinleme olanağı sunabilir.( Örneğin bir proje üzerinde çalışırken ben Fight Club'un Where is My Mind ' ını dinlemeye bayılıyorum )

İşte ilham kaynakları böyle birşey. İlham deyince illa bir resme bakıp kafanızda dünyayı kurtarmanız gerekmiyor. İnsan kaynaklarının üzerine bunu da eklediğimizde inanın işler daha sistemli ve daha verimli olacaktır.

~ hmzsnmz

Hayır(sız) Evlat !


Güzelim Türkiye'nin başkenti Ankara'da mühendistir Furkan. Çok zor şartlar altında liseyi bitirip üniversiteyi kazanmış , yine kendi imkanlarıyla üniversiteyi de başarılı bir şekilde bitirip özel bir şirkette çok önemli bir mevkide çalışmaktadır şu an. Güzel de maaş almaktadır . Furkan'ın derdi sadece kendisi değildir. Ailesinin durumu pek iç açıcı değildir. Bizim Furkan ailesine de yardım etmektedir . Ne kadar kendisi önemli bir şirkette güzel paralara çalışsa da ay sonu geldiğinde Furkan'ın elinde pekte birşey kalmaz. Furkan bu duruma pekte anlayış göstermez. Ailesine verdiği para her geçen gün fazla gelmeye başlamaktadır. Ama bir yandan da düşünmektedir , sonuçta ailesi yani başkası değildir yardım ettiği. Günler geçiyordu , Furkan yardımını kesmiyordu lakin her geçen gün ailesi ile bu durum yüzünden tartışma yaşıyordu. Artık evlenme yaşına da gelen Furkan kendi dertleri içinde birşeyler yapmak istiyordu. Ama şu durumda bu pek mümkün değildi çünkü ailesi ona adeta yük oluyordu daha doğrusu o öyle zannediyordu. Annesi de Babası da bu duruma üzülmekle beraber bu durumdan nasıl kurtuluruzun çaresine bakıyorlardı. 50sini geçkin baba ağır bir iş bulup yaşına başına bakmadan çalışıp az da olsa Furkan'ın yükünü hafifletmeye çalışsa da bu Furkan için yeterli olmuyordu. Tabi hal böyle olunca ailede ne huzur kalıyordu ne de mutlu bir an yaşanabiliyordu.Olaylar öyle bir hal almaya başladı ki artık bağlar kopma noktasına geldi adeta.Günler adeta zehir oluyordu evdekilere. Artık ev içinde daha az görüşmeye hatta görüşmemeye başladılar. Bizim Furkan günün birinde güzel bir kıza vurulur ve bir süre beraber olduktan sonra nişanlanmaya karar verirler. Furkan ailesinden sanki öc alırcasına pekte birşey danışmaz ve herşeyi kendi yapmaya karar verir. Kız , Furkan'ın ailesi ile tanışmak için binlerce kez uğraşmıştır ve sonunda onu ikna etmiştir. Tabi bu tanışma pekte sıcak olmamıştır . Neyse ailesi pek birşey demez. Furkan ise işi ilerletmiştir kız ile ve evlenmeye karar verirler. Tüm hazırlıklar yapılır , Furkan tek bir şeyde bile ailesine haber vermez , vermediği gibi onların karışmasını da istememektedir ve bunu sert bir dille reddetmektedir.Düğün tarihi yaklaşır ve birkaç gün kala Furkan babasına düğün davetiyesini getirmiştir. Olan biten herşeyi de unutmak ve yeni bir sayfa açmak ister Furkan. Lakin babasının davete cevabı ise şöyle olmuştur ;

" Hayır evlat , gelmiyoruz . "

* Yazar aile ilişkilerinde örnek verilen olayda Furkan'ın her şeyi ailesi ile beraber yapması gerektiğine inanarak bu yazıyı yazmıştır :)

~ hmzsnmz

26 Haziran 2011 Pazar

Sınavzedelere


Öncelikle tüm öğrencilere geçmiş olsun diyorum ve başlıyorum.Evet haddime değil ama öss geçmişi olan bir öğrenci olarak bir kaç satır da ben karalayım istedim.Uzun bir maratonun son buldu bugün yapılan fen sınavıyla. Kiminin sınavı iyi geçerken kiminin ki ise beklediği gibi olmadı. Herkes artık büyük bir heyecanla sınav sonuçlarının açıklanmasını beklemeye başladı. Lakin şu bir gerçek ki tüm öğrencilerin üzerinden kocaman bir yük kalktı. Çünkü her daim üzerlerinde baskısı olan sınav artık o baskıyı oluşturmayacaktı ve önlerinde güzel bir yaz var. İyi yada kötü hiç farketmez onun yükünün kalkması en güzel armağan bence biz öğrenciler için.Şimdi sizlere tavsiyem gidin sınavdan dolayı tüm yıl bunalan kafanızı dağıtın ve kendinize gelin. Ailenizle , sevdiklerinizle bolca vakit geçirin ve sonuçlar açıklanana kadar bir daha sınavı aklınıza getirmeyin. Temmuz ayının ortasında açıklanacakmış sonuçlar bu da demek oluyor ki epey vaktiniz var gençler. Yoğun bir seneydi , sınavlarıyla ve tabiki skandallarıyla ama geçti gitti bitti artık. Tabi skandallar olmayaydı , öğrencileri etkilemeyeydi iyiydi ama yapacak birşey yok , onlara karşı en güzel silah daha çok çalışmaktı ki zaten bunu başarabilen öğrenciler diledikleri bölümlere yerleşecekler inşallah. Bu sene sınavı dilediği gibi geçmeyenlerde tatillerini zehir etmesinler boşuna. Ne hikayeler var 2. yahut 3. girişte çok güzel yerler kazanan akranlarınız var bunu sakın unutmayın ve sizde yazın tadını çıkarmaya bakın. Yukarıda da bahsettiğim gibi herkes Temmuz'un ortasına kadar ağzına sınav lafını almasın. Herşeyin zamanı var .Puanlar gelince oturulur , konuşulur telaşa gerek yok ve sakin olmakta fayda var.

Öyle madde madde tavsiye yazacak kadar ukala değilim benden bu kadar arkadaşlar. Şu yalan dünyada 3 harflilerden çektiğimiz kadar başka birşeyden çekmiyoruz ve siz bir 3 harflinin daha hakkından gelmenin mutluluğuyla hep üzerinde durduğum gibi yazın tadını çıkarmaya bakın.

Hepinize geçmiş olsun , umarım dilediğiniz puanları alırsınız :))

~ hmzsnmz

25 Haziran 2011 Cumartesi

" Siz Nasıl Uygun Görürseniz "


İçindeki karşı koyma duygusu arındırılmış insanların teslim bayrağı çektiği sözdür aslında. Tabi ilk bakışta saygıda kusur etmeyen bir insanın sözüne benzetilebilir ama eğer ne için söylendiğine bakacak olursak teslimiyetciliğin anasıdır.

Abdülmennan ile Fatıma'nın hikayesini yazacağım aslında ama o kadar çok Abdülmennan ile Fatıma var ki güzelim Türkiye'de. Abdülmennan 65 yaşında , köyünün toprak agası ve aşiretin de reisidir. Fatıma ise köyün güzel kızlarından , henüz 16sında.

Bir gün bizim Abdülmennan'ın canı evlenmek ister. Daha önce 6 kez evlenen ve sayısını kendisinin dahi bilmediği hatta bırakın sayısını isimlerini dahi sayamayacak kadar çocuğu olan Abdülmennan 7. karısı için girişimlere başlamıştır . Haber salmıştır köye. Aileler de haberi alır almaz güzelim genç kızlarını süslerler püslerler kurbanlık koyun misali ne de olsa AGAdan iyisini bulacak değiller ya kızları için. İşte Fatıma'da o hazırlanan kızlardan biridir. Gün gelir kız görücüye çıkar , AGAmızda beğenir hani hemen tamam der işte bunu alacağım der. Ne alıyorsa sanki şaşkaloz (!) Tabi ailesi kızı hazırlar kızda bilir agaya gideceğini falan ama kimse kıza razı mısın , istiyor musun diye sormaz . Babası gözünü karartmıştır AGA ile akraba olacaktır , o kadar ! Velhasıl hanım kızımız da sesini çıkarmaz ne yapsın töreye karşı mı gelsin (!) ? Neyse kız artık hazırdır, babası para peşinde anası emir kulu vaziyette giderler aganın ayağına. İşte konuşur anlaşır aga ile babası sonra ailesi kızı o eve bırakmadan önce şu lafı söyler. " Kızım artık burada kalacaksın aman deyim aganı üzecek birşey yapma . " Kız ise tüm olayların üstüne şu lafla cevap verir ve oradan uzaklaşır ;

" Siz nasıl uygun görürseniz... "

~ hmzsnmz

Aslında Gerçek Öyle Değil


Bu yazımda hayatta duyduğumuz , gördüğümüz birçok şeyin aslında öyle olmadığını ve öyle olmayan durumların gerçekte ne olduğunu ele alacağım. Ele alacağım şeyler belki güldürecek sizleri ama bir yandan da düşünmeden geçemeyeceksiniz. Gerçek olan şu ki yazacaklarım aslında hayatın acı tarafı bir nevi madalyonun diğer yüzü hatta gerçek yüzü . Yolda yürürken aklıma geldiğinden belli bir sıraya koymadım , not aldığım sırayla başlıyorum yazmaya. Ha bu arada başlamadan belirteyim . Kullanılan tüm isimler hayal ürünüdür kimseye atıfta bulunulmamıştır aman deyim :)

1 ) Saç ve sakalın bakımsız ve uzun olması :
Güiza'nın saçı sakalı birbirine karışmıştır , durumu da yoktur her daim bakım ve kestirmek için kuaföre gitmeye. Malum bir berbere gitmek kaça patlıyor . Elemanın aklından geçen 1-2 haftada bir gideceğimi 5-6 haftada bir giderim hiç olmazsa okula yol param çıkar. Lakin bunu hiç bir zaman söylemez. Genelde neden uzun diye soranlara : " Ya şimdi bu moda , siz ne anlarsınız ? " gibi cevaplarla cool olunmaya çalışır bizim genç. Ne yapsın diyemez ki böyle böyle diye.

2) Dar veya kısa kıyafetler giymek :
Başkasına sorsan " Bizim Sabri dar kıyafet giymeyi seviyor " derler . Lakin kimse Sabri'nin gerçekten neden giydiğini bilmez , Sabri'de söyleyemez zaten gururundan. Aslında Sabri'nin parası yoktur yeni kıyafetler almaya. Lakin eskilerde aldığı gibi durmaz ya Sabri büyümüştür ya elbise çekmiştir. Vesselam Sabri böyle gezmek zorundadır , sorana da İtalyan Modası diye yutturmaya çalışır , yersen.

3) Güneş gözlüğü kullanmama :
Yaz gelir çiçekler açar , güneş artık daha çok rahatsız eder insanı. Bizim Mazlum'un ise umrunda mı dünya gözlük takmadan gezer , gözleri kızarır vesaire vesaire. Gerçek şudur ki Mazlum'un durumunda olan biri için güneş gözlüğü lükse girmektedir ve ona vereceği para ile başka ihtiyaçlarını giderebilir. Bu bakımdan Mazlum her sorana : " Gözlerim güneşte daha güzel görünüyor " bahanesini söylemektedir . Şu da var ki Mazlum'un kaşlardan gözler görünmemektedir aslında (!)

4) LCW'de kaliteli kıyafet arama :
Yine bizim Sabri alışverişe çıkmıştır. Aslında parası sınırlıdır ama önce Lacoste , Benetton gibi mağazaları gezmeden edemez . Amaç aradığını bulamamaktır. Aslında bulamamak için gezer oraları. Sabri'nin dönüp dolaşıp geleceği yer LCW'dir. LCW'ye girerken ise : " Ya aslında iş görmez ama arada iyi mallar geliyor bir bakalım." der. Oysa Sabri sabahtan beri LCW'ye gelmek için can atmaktadır.

5) Tatile 5 yıldızlı otele değilde köye gitmek :
Ayşe hanım kızımız ömründe daha tatil için otele gitmemiş , kumsala ayak basmamış bir kızımızdır. Her yaz tatili dönüşü öğretmeninin tatilde ne yaptınız kompozisyonunda ise henüz ayak basmadığı kumsalları anlatmıştır. Kendisine mikrofon uzattığımızda ise köydeki havanın hiçbir yerde olmadığını , o yüzden tatil için özellikle köyü seçtiğini söylemektedir. Oysa kumsalda koşmak için can atmaktadır. Ama bunu dile getiremez.

6) Dışarıda (McDonalds , BurgerKing yada herhangi bir restaurant ) yemek yememek :
Ahmet ile Mehmet dışarıda gezerken pek çok restaurantın önünden geçerler. Ahmet dayanamaz ve Mehmet'e : " Gel lan şurada bir karnımızı doyuralım der." Mehmet ise " La olum bi git işine , neden yapıldığını bile bilmiyoruz birde yemeğini mi yiyeceğiz ? " der ve Ahmet'in teklifini reddeder. Oysa diğer örneklerde de olduğu gibi Mehmet'in canı felaket oradaki yemekleri çekmektedir ama ne yapsın makus talih işte.

7) Toplu taşımayı kullanmamak :
Her gün karta yükleyecek parası olmayan "ismini vermek istemeyen" öğrencinin başvurduğu yöntemdir. Yürümek sağlığa daha iyi geldiğinden bunu yaptığını savunur. Toplu taşımada herkesin kokusunun çekilmez olduğunu söyler lakin yürürken ne kadar terlediğinin ve vakitten ne kadar kaybettiğinden haberi aslında yoktur (!)

8) Gurbette baba parası yememek :
Herkese hava atar bu genç aslında. Ben ailemden para almıyorum yeaa kendi başımın çaresine bakabiliyorum edalarındadır. Oysa bunu düşünürken nasıl söver ailesine bir bilseniz (!) Ama dışarıya her daim pozitiftir. İçi içini yemeden de duramaz her fırsatta ama ben ailemden para almıyorum ki der.

~ hmzsnmz

20.06.2011 ~ Pazartesi

TORPİL , Yoksa Düşersin !


Torpil , çocukken hepimiz patlatmışızdır .Büyük eğlencedir. Torpilin büyüğünü ise büyüyünce daha iyi görüyorsunuz ve anlıyorsunuz. Bu devirde her yerde ya dayın olacak ya da dayı olacaksın olay budur yani. Neyse olaya gelelim. Kahramanlara gelecek olursak , bir çocuğumuz olsun adı da Şebelebettin olsun. Bir de bunun üniversitede doktor dayısı olsun onun adı da Fahrettin olsun. Bizim Fahrettin 6 yılda tıp fakültesini bitirdikten sonra TUS adı verilen "Tipik Usulsüzlük Sınavı" geçip uzman bir doktor olmaya hak kazanan bir şahıstır.

Bir gün Şebelebettin'in alerjik reaksiyonları harekete geçer ve bunu epey rahatsız etmeye başlar. Ne yapsak ne etsek derken aklına ayısı pardon dayısı gelir ve dayısına çağrı atar. Dayısı buna müsait bir vaktinde döner "hayırdır evladım" der. Bizim Şebelebettin derdini anlatır işte böyle böyle bir tedavi olsam hiç fena olmaz. Dayısı öğleden sonra çık gel fakülteye der. Şebelebettin iş garanti olsun diye verilen saatten yarım saat kadar önce fakülteye gider.Bakar ki acilin önü ana bana günü. Diğer polikliniklerde de durum hiç farklı değil. Düşünmeden edemez " ulen geldik gelmesine de bize sıra ne zaman gelecek ? " diye düşünürken pat telefonu çalar , arayan dayısıdır. Nerede olduğunu sorar ve onu gelip alacağını söyler. Dayısı gelir bunu bulunduğu yerden alır ve polikliniğe doğru yol alırlar. Şebelebettin sorar : " Dayı , dışarıda bu kadar insan var ben nasıl muayene olacağım ? " . Dayısı : " Endişe etme evladım , halledeceğim ." der. Şebelebettin'in kafasındaki sorular hala yanıtsızdır ve merakla muayene olacağı yere doğru gitmeye devam ederler dayısı ile. Bu arada bizim Şebelebettin KBB'de muayene olacaktır. KBB'ye gelirler ki tüm muayene odalarının önü dolu, koridorda onlarca insan beklemektedir. Dayısı Şebelebettin'i bir yere oturtur ve az bekle geleceğim der. O arada Dayısı hemen bir doktor arkadaşının yanına gider ve böyle böyle bir iki dakika bakar mısın der . Arkadaşı da onu kırmaz(!) ve boş bir muayene odasına geçin geliyorum der. Fahrettin , arkadaşının yanından ayrılır ve Şebelebettin'i alıp bir muayene odasına geçerler.Çok geçmeden doktor gelir ve 5 dakikada muayeneyi bitirip reçeteyi de yazarak ellerine verir. İşleri biter ve odadan çıkarlar. Şebelebettin sormadan edemez : " Dayı, bu nasıl oldu ya ? o kadar insan bekliyordu ne çabuk sıra geldi ?" gibi birçok soru sorar. Dayısı ise meslek sırrı der ve şükret haline bak yoksa sende onlar kadar bekleyecektin en az der.Şebelebettin'in işi hallolsa da içi rahat değildir lakin elinden gelen birşey de yoktur. Bu devran böyle gelip böyle gidecektir , Şebelebettinler ne yapsın ?

Sözüm o ki güzelim dünyamda işler böyle dönerken , saf Şebelebettinler ne yapsın ? Herkesin üniversitede dayısı olacak değil ya ? Bir formül vardı fizikteydi yanılmıyorsam .
P.V = n.R.T Formülü açacak olursak ," Paran Varsa Ne Rahat " anlamındaki formülü " Dayın Varsa Ne Rahat " olarak değiştirebiliriz.

~ hmzsnmz

20.06.2011 ~ Pazartesi

Xavi ile Iniesta > Bir hayat hikayesi



Aynı lisede okuyan iki can ciğer arkadaş düşünün. O kadar iyiler ki Xavi ile Iniesta adlarını verdim onlara ben bu hayatta. Bunlar 4 sene boyunca beraber yemiş içmiş herşeyi yapmış insanlar. Aralarındaki farklara gelecek olursak .. Biraz Türk filmi gibi olacak ama n'apalım , birisi zengin bir ailenin çocuğu(Xavi) iken diğeri ise kavrulacak kendi yağı dahi bulamayan bir ailenin çocuğu(Iniesta). Onlar nasıl bir araya geldi diye sormayın adı üstünde hikaye kardeşim ! Neyse gelelim esas olaya. Şimdi malumunuz lise bitince bir "Öğrenciye Yerleştirme Sınavı" var. İşte bu iki arkadaşta bu sınavın zedelerinden olmak üzere sınava giriyorlar . Iniesta , Xavi'den daha başarılı bir derece ile liseden mezun olmuştu. Sınavda da Xavi barajı az bir puanla geçerken , Iniesta ise Xavi'den epey yüksek puan yaparak sınavı atlatmış. Tercih vakti geldiğinde ailesinden maddi desteği de alan Xavi rahat bir şekilde özel bir üniversitenin kaldırım mühendisliği bölümünü yazar. Iniesta ise Xavi'den kopmamak onunla aynı bölümü tercih eder. Yalnız fark şudur ki Iniesta burslu olarak orayı okuyacaktır , Xavi ise parasını vererek. Neyse iki genç tercihlerini yaparlar ve kazanırlarda. Yaz tatilini beraber geçirip okulun başlamasıyla okul yoluna koyulurlar. Tabi bölüm mühendislik olunca hazırlık kaçınılmaz oluyor bu iki genç için. Hem ikisi de biraz dinlenerek 1 sene geçirip sonra okula konsantre oluruz diyorlar. 1 sene boyunca hazırlık okuyorlar daha doğrusu ikisinin de ingilizcesi kıt olduğundan okumaya çalışıyorlar. Vesselam sınavlar ardı ardına geliyor bizimkilerin sonuçları iç açıcı değil. Vesselam final sınavından sonra da ikiside kalıyor. Xavi rahat tabi. Iniesta ise yusuf yusuf ne yapacağız telaşında. Xavi'nin babası , " evladım üzülecek bir durum yok , ben seni 1 sene Amerika'ya göndereyim bak nasıl da konuşuyorsun İngilizce'yi " diyor. Para çok gibi olunca haliyle Xavi'de geleceğini düşünerekten atlayıveriyor bu cici teklife. Iniesta ise evin yolunu tutuyor .Hazırlığı geçemediği için burs yanıyor , devam etmek için para yatırmak zorunda lakin Iniesta o parayı bulamayacağı için , üniversite hayatı onun için erken bitiyor. Tabi bu durum Xavi ile Iniesta'nın arasına soğukluk girmesine sebep oluyor. 1 sene boyunca görüşmüyorlar , Xavi Amerika'da hayatına hayat katarken bir yandan da dil öğrenirken , bizim Iniesta 1 sene daha hayvanlar gibi "Öğrenciye Yerleştirme Sınavı" na çalışıyor. Neyse yine yaz geliyor.Amerika'dan dönen Xavi dil sınavını "hoppala yarim yaz geldi çarşıya kiraz geldi" diyerekten geçiveriyor. Iniesta ise garibim bir devlet üniversitesinde "Bilgisayarsız Öğretim Teknikleri Eğitimi" kısaca BÖTE bölümünü kazanıyor. Bizim Iniesta çabalaya çabalaya bir yerlere gelmeye çalışırken , Xavi gayet cool bir şekilde üniversitesini yata kalka bitirmeye çalışıyor. Bitirmeye çalışıyor dediğim takvim yapraklarını bir bir atıyor işte . Iniesta ise her dönem ayrı bir acı ile geçen günleri atlatmaya çalışıyor. Ve aradan zaman hızlı hızlı geçiyor bizimkiler mezun olacaklar falan. Iniesta bölümünü 4 yılda bitiriyor. Öğretmen diplomasını alıyor. Xavi ise " Kemal Amca " sağolsun yattığı yerden alıveriyor diplomasını. Iniesta herşey bitti derken aslında hayat yeni başlıyordu. " Komi Personeli Seçme Seçtirme " sınavına giriyor. Xavi ise peder beyin şirketinde patron koltuğuna yaslıyor yumuşacık poposunu. Çocukta dilde var. Pederden aldığı emaneti güzel bir şekilde kullanarak hayatını sürdürüyor krallar gibi. Yaptığı tek şey ise onu getir bunu götür , o ülkeyi ziyaret et , bu ülkeyi ziyaret et , ha birde belge imzalama. Bizim Iniesta ise seçile seçile bir hal oluyor zaten , hayatını adeta sınavlara adamışçasına , o sınav senin bu sınav benim koşturuyor. Ne yapsın herşey sadece çalışmakla olacak sanıyor vahh vaahh
Vesselam ne anlatacaktım nerelere geldim , aslında yazı boyunca vermek istediğim mesaj ( hoş pek anlatamamış olabilirim ama neyse ) şu paranın hala çözemediği şey yok en azından eğitim konusunda. Dilde öğretir , diplomada aldırır , en kral işi de yaptırır nalet olası kağıt parçası. Bizim Iniesta kıvranadursun , Xavi oturduğu yerden popo büyütmeye devam etsin.
Hazin bir liseli hikayesini okudunuz .Sabır taşı çatlamayan herkese teşekkürler efenim.

~ hmzsnmz

19.06.2011 ~ Pazar